Sodom ve Gomorra, Marcel Proust (4)
Her insanın kusuru, varlığı bilinmedikçe görünmez olan cin gibi, kendisine eşlik eder. s. 17
Her şeyde aşırılık hatadır. s. 43
En normal çiftlerin dahi, sonunda ne kadar birbirlerine benzediklerini, hatta bazen özelliklerini karşılıklı takas ettiklerini fark etmeyen var mıdır? s. 47
Bir şaheseri bozmak, yaratmaktan çok daha zordur. s. 59
Uygarlığın yeni gelişmeleri, insanların hiç tahmin edilmeyen meziyetler veya yeni kusurlar sergilemesine imkân vererek, dostlarının onları daha çok sevmesine veya kendilerine tahammüllerinin azalmasına yol açar. s. 123
İnsan bekleyiş içindeyken, arzuladığı şeyin yokluğundan ötürü o kadar ıstırap çeker ki, bir başka mevcudiyete tahammül edemez. s. 123
(...) ne var ki insanlar, biz kendilerini tanıdıkça, tahrip edici bir karışıma batırılan bir maden gibi, yavaş yavaş, gözümüzün önünde meziyetlerini (bazen de kusurlarını) kaybederler. s. 180
Çünkü kuramlar ve akımlar, mikroplar ve kan hücreleri gibi birbirlerini yerler ve savaşarak hayatın devamını sağlarlar. s. 200
Bazıları hayatta hiçbir şeyi, tek bir dakikayı, tek bir zevki kendilerine ayırmazlar; her şeyden, ama her şeyden, başkaları uğruna feragat ederler, bunlar feda edilmiş hayatlardır. s. 230
Sayfiye hayatıyla seyahat sayesinde, dünya denen tiyatroda, dekor sayısının oyuncu sayısından, oyuncu sayısının da 'durum' sayısından az olduğunu anlıyorum. s. 242
Bir tek seni değerli buldum, hep aradığımız o şey kadar. s. 256
Doğru basamağa adım atmak, tehlikeli bir atlayışı gerçekleştirmek kadar büyük bir başarıdır. s. 262
Hayatı, her birimize bahşedilmiş olan tek hayatı nihayet bir yetişkin olarak gerçekten yaşamaya başladığımızı anladığımızda içimizi kaplayan hüzne kapılmıştım. s. 302
Çünkü alışkanlık, ağına aldığı her şeyi denetler; alışkanlıktan kaçmak, bambaşka bir şey yaptığımızı zannettiğimiz bir anda uykuya geçmek, kısacası, gizli de olsa düşüncenin eşliğindeki ileri görüşlülüğün himayesi altında bulunmayan bir uykuyu yakalamak gerekir. s. 352
Daima tek başlarına gördüğümüz kimi yerler, hayatımızın farklı bir döneminde, askerde, çocuklukta tanıştığımız ve hiçbir şeyle bağdaştırmadığımız insanlar gibi, bize diğer yerlerle ortak bir ölçütleri yokmuş, neredeyse dünyanın dışındaymış gibi gelirler. s. 372
Yeryüzündeki bütün kütüphaneler yansa, tamamen cahil bir insan soyunun yetişmesinden sonra, birinin Horatius'tan bir mısraı ezbere okuduğunu duyan yaşlı bir Latince profesörü de, aynı şekilde hayata yeniden bağlanır, geleceğe güvenle bakmaya başlardı. s. 445
Kafamızda ihtimal dahilindeki bütün fikirleri evirip çevirsek de, gerçeğin kendisi, asla bunların arasında yer almaz; gerçek, en beklemediğimiz anda, dışarıdan gelerek bize o korkunç iğnesini batırır ve hiç iyileşmeyecek bir yara açar. s. 472
Hayatımızın birçok ânında, kendi içinde bir önem taşımayan bir güç uğruna, bütün geleceğimizi seve seve feda edebiliriz. s. 478