Mahpus, Marcel Proust (5)

Hayat, kaçınılmaz gibi görünen bir ıstıraptan bizi bir kere daha koruyacaksa eğer, bunu farklı koşullarda, hatta bazen bahşedilen lütuflar arasında özdeşlik kurmanın neredeyse günah sayılabileceği kadar zıt koşullarda gerçekleştirir! s. 8

Gerçeklik, meçhule giden yolda bir ilk adımdır sadece ve bu yolda pek fazla ilerlememiz mümkün değildir. s. 21

İnsan yeni bir memlekete adım attığı anda çalışmaya başlamaz, önce o memleketin koşullarına alışması gerekir. Benim için de her gün, farklı bir memleketti. s. 72

Zaten aşk tedavisi olmayan bir hastalıktır; romatizmanın ancak yerini sara nöbetini andıran migren nöbetlerine bırakmak üzere hafiflediği kimi kronik hastalık eğilimlerine benzer. s. 76

Mutluluklarını kalıcı zanneden insanların kaygısızlığı içindeydim. s. 77

Dört bir yanımızda ihtimallerin sonsuz alanı uzanır; gerçek, tesadüfen karşımıza çıkacak olsa, ihtimallerin o kadar dışında yer alır ki, ani bir şaşkınlıkla, önümüzde yükselen duvara çarpıp geriye devriliriz. s. 82

Ne tuhaftır ki, ilk aşk, kalbimizde bıraktığı kırılganlıkla gelecekteki aşkların yolunu açtığı halde, en azından belirti ve acıların özdeşliği aracılığıyla onları tedavi etmenin yolunu öğretmez bize. s. 86

Bizi insanlara bağlayan şey, bir gece öncesine ait hatıraların, ertesi sabaha ait beklentilerin oluşturduğu sayısız kök ve zincirdir; kopamadığımız alışkanlıkların kesintisiz örgüsüdür. s. 87

Yalan pek önemsiz bir şeydir, yalanların ortasında yaşar ve güler geçeriz, kimseye zarar vermediğimizi düşünerek yalan söyleriz, ama kıskançlık yalandan ötürü acı çeker ve yalanın gizlediğinden fazlasını görür; birçok defa da, gerçeğin ardında gizlenenleri görmez. s. 89

Aşk, mutluluk veren bir arzu bağlamında olduğu gibi, ıstıraplı bir kaygı bağlamında da bir bütünün peşinde koşmaktır. Ancak fethedilmemiş bir bölüm kalmışsa doğup varlığını sürdürebilir. Ancak tamamına sahip olmadığınız şeyi sevebiliriz. s. 95

Genellikle bize benzeyen şeyden nefret ederiz, kendi kusurlarımız, başkasında gördüğümüzde çileden çıkarır bizi. Hele kusurların safça belli edildiği yaşı geçmiş ve örneğin en kritik anlarda bile buz gibi bir yüz ifadesi takınmayı alışkanlık haline getirmiş biri, kendinden daha genç veya daha saf, daha salak biri aynı kusurları sergilediğinde, iyice lanetler onu. Bazı duyarlı insanlar, kendilerinin bastırdığı gözyaşlarını bir başkasında görmeye tahammül edemezler. Ailelerde, sevgiye rağmen, hatta bazen sevgi ne kadar yoğunsa o kadar artan anlaşmazlıkların sürüp gitmesinin sebebi, bu aşırı benzerliktir. s. 97

Gençliğe ve aşklara benzer uyku, gitti mi bir daha bulamayız onu. s. 113

Yalvarmasına gerek yoktu, gitmek benim için bir kurtuluştu. s. 193

Aşk, mutluluk veren bir arzu bağlamında olduğu gibi, ıstıraplı bir kaygı bağlamında da bir bütünün peşinde koşmaktır. Ancak fethedilmemiş bir bölüm kalmışsa doğup varlığını sürdürebilir. Ancak tamamına sahip olmadığınız şeyi sevebiliriz. s. 203

Vücudumuz, sadece bacaklar, kollar gibi uzuvlardan oluşsaydı, hayata tahammül etmek kolay olurdu. Ne yazık ki, içimizde kalp adını verdiğimiz o küçük organı da barındırırız. s. 216

Canımın istediğini yapacak yaştayım, hayat çok kısa; can sıkıntısı, ahmaklarla görüşmek, onları zeki buluyormuş gibi rol yapmak, yo, hayır, tahammülüm yok bunlara! s. 256

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kinyas ve Kayra II, Hakan Günday

Yaşamak, Yu Hua

Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali