Öyle miymiş?, Şule Gürbüz
Hiçbir şeyin yetmediği insana kitap yeter mi? s. 14
Tecrübe hataya mani değil hatayı tanımaya imkan imiş ama sen hata yapmasan da ne yaptığını aslında bilemeyeceğini öğrendin. s. 27
İnsan anlamadığını alır, anlayıp kıymet bulduğunu da almaz. Bu yüzden adam olmaz. s. 28
Acı başkasının ise ders ve ibret, başında ise bela telakki ediliyor. s. 32
Hayat, hayret edileceği yapmaya gayret etmektir. s. 40
Saatler eşit değildi, günler eşit değildi, 1988 yılının Ağustos ayı ile bir başka ağustos aynı uzunlukta değildi. 21 Aralık hep en uzun gece değildi. s. 92
Maharet, bilmeyene bilen görünmekmiş anladım da bilmeyenin bilene bu hâlde sunacağı neymiş? s. 101
Dünyayı aydınlatacak şekilde konuşabilmek gerekirmiş. Ama görünür dünya bile gizlideymiş. Mezarlar göz önünde ama ölüler kim bilir neredeymiş. s. 139
Yaşımı aldım mı yaşım mı beni esir aldı, zamanın tutsağı mı oldum, genişçe bir bahçeye kondum diye söz gelimi bir park hapis olduğumu mu anlamadım, hapiste suçsuz olan mı yerini bulmuş olan mı daha mutsuzdur bilemeden ne oldumsa oldum. Anlamadıktan sonra ne fark eder, işte bir hâl içinde oldum, o da benim ömrüm oldu. Ne olduğunu bilmediğim bir şey benim oldu, o da hayatım oldu. s. 159
Her şey bilmezken bilinmezken oluyor. Bilince, hele bekleyince başkasının istediği oluyor, yani hiçbir şey. Olmak için bir yere giren, birine bir şeye yanaşan kaynama vakti için saate bakmaya başlayana dönüşüyor. Başındayken taşırıyor. Ne güzeldir yaşamın henüz neresinde olduğunu bilmezken, yaz mı kış mı bilmezken, yanaklardan yaşlar süzülerek o yaşlarla kendini ömür boyu sulayacak sarnıcı doldurmak, biriktirmek. s. 162
Sabah uzun, öğle daha uzun, akşam kısa, gece nihayetsizdir. Çocukluk kısa, gençlik daha kısa, yetişkinlik uzun, ihtiyarlık bir akşam saatidir. s. 196