Ana içeriğe atla

Latin Amerika'nın Kesik Damarları, Eduardo Galeano

Aptallığa oldukça benzeyen bir suskunluk içindeydik. s. 11

Latin Amerika’nın yabancı sermayeye tanıdığı imtiyazlardan bahsedildiği olmuştur. Ama ABD’nin başka ülkelerin sermayesine imtiyaz tanıdığından bahsedildiğini duymazsınız. s. 14

Biz kaybetmişizdir, başkaları kazanmıştır. Ne var ki başkaları sırf biz kaybettiğimiz için kazanmış durumdadır. s. 15 

Yoksulluk bir alın yazısı değildir; azgelişmişlik de bir Tanrı buyruğu olmasa gerek. s. 21

Yağmalanan hazineler de yetmiyordu hayal gücünün isteklerini doyurmaya. s. 36

Evet, dünya değişti, ama, sanıldığı kadar da değil. s. 75

Yetersiz beslenmenin sonucu olan cinayetlerin sorumluları bu hapishanelere kapatılamıyor. Çünkü anahtarlar onların elinde. s. 93

Mutlu azınlığın doyması için yığınların açlıktan ölmesi gerekir. s. 93

Fidel Castro‘nun da bir çok kez belirttiği gibi, cehalet okuma yazma bilmezlikten çok daha yaygın ve çok daha ciddiydi. s. 104

Bir ulusun bilinci bir gecede değişmez. s. 108

Kamyon veya el arabası kullanılmaz bu yörede. Kahveyi yerlilerin sırtında taşımak daha ucuza gelir. s. 134

Kahramanlar devri geride kalmıştır, devir, iktisatçılar ve maliyeciler devridir. s. 223

Dünya Bankası, ABD’yi, gök gürültüsünün şimşeği izlediği gibi izler. s. 298

A. Emmanuel, düşük fiyatların, belirli malların değil, belirli ülkelerin alınyazısı olduğunu ileri sürer. s. 303

Bacon, “Bilgi, güç demektir,“ derdi, haksız olmadığını zaman gösterdi. s. 310

Kentler yoksulların yoksulluğunu daha da arttırır, çünkü önlerine hiçbir zaman erişemeyecekleri zenginlikleri serer: otomobiller, evler, Şeytan ya da Tanrı kadar güçlü makineler. s. 315

Yazmanın nedeni, kafayı kurcalayan bir sinek vızıltısı gibi uyku uyutmayan sorulara cevap vermeye çalışmaktır. s. 334

Azgelişmişlik, gelişmenin bir aşaması değil, bir sonucudur. s. 358

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali

"... İnsanlara ne kadar muhtaç olursam, onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu..." S: 11 Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamakta bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz? S: 38 Dünyada bana hiçbir şey bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir. S: 73 Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim. Bu hal gerçi birçok fırsatları kaçırmama sebep olurdu, fakat fazlasını isteyerek talihimi ürkütmekten her zaman çekinirdim. S: 73 "Hayatımda hiç bu kadar mesut olduğumu, içimin bu kadar genişlediğini hatır

Kinyas ve Kayra II, Hakan Günday

  Benim adım Kinyas. Gün ağrıyor. Başım ağrıyor. İsmimi kendime ben verdim. Bitmeyen bir öfke ve bitmeyen bir mutsuzluğun ifadesi. Bütün insanlara kızgınım. Yaşadıkları için. Hayattan midem bulanıyor... Ateşle oynarım. Yeterince benzin ve karşımda oturan adamın ceketinin iç cebindeki çakmakla dünyayı yakabilirim. Benim adım Neron. Geceleri, çaldığım arabalarla gezerim. Tokyo'da doğdum. İki zenciye üç gram kokain karşılığında bileklerimi kestirttim. Sabah uyandığımda okyanus beni yıkadı. Benim adım Steve McQueen. Bütün bildiklerimi kusarak hayatta kalıyorum. David Bowie'yi rüyamda gördüm. Sabah bir gözüm yoktu. Şiir yazdım. Tam üç tane. Birini rendeleyip makarna sosuma kattım. Diğerini yakıp küllerini kum saatine koydum. Biraz zaman kazandım böylece. Sonuncusunu ise şimdi yazdım. İşte geliyor: Sözlerimin sonunu duymadığın zaman.  Cümlelerimin sonunu duymadığın zaman.  Değiştiriyorum son kelimelerimi.  Değiştiriyorum sonumu.             Kendimi ölümsüz olarak gö

Kardeşini Doğurmak, Büşra Sanay

Çocuk çocuktur, masumdur, paktır. Çocukluğunu yaşamalıdır. Çekin kirli ellerinizi, düşüncelerinizi onların üzerinden. s. 9 “Biliyorum ki duyarlı insanların sayısı hiç de az değil ama yeterli de değil; daha fazlasına ihtiyaç var.” s. 18 Eski toplumlarda anne hamileyse ve bi­ri erkek biri kız, ikiz bebek doğurmuşsa öldürülüyorlardı; çünkü anne karnında cinsel ilişkiye girdikleri düşünülüyordu! s. 19 Çocuklar ölüyor üstat. İnsanlar ise her şeyi meşrulaştırıyorlar. s. 24 Benden gitmeyeceğine inandığım insanlar oldu. Çok yanıldım. Sen yanıldın mı böyle hiç? Sırtımı insanlara dayayamayacağımı öğretti insanlar bana. s. 25 Bu toplum tecavüz eden adamın tecavüz ettiği kadınla evlenip mutlu olduğuna inanan bir toplum. s. 32 Şiddetin seslerine tepkisiz kalan komşular müzik sesine tepki gösterirler. s. 35 “Toplumsal cinsiyet eşitliğinde sınıfta kalmış bir top­lumuz, hikâyemiz bu ve Türkiye’nin iyi bir TERAPİYE ihtiyacı var.” s. 37 Kendi evinin içindeki in­sana güvenmeyeceksin de kime güveneceksin