Ana içeriğe atla

Günlükler – 1946-1949, Max Frisch

Sürekli akan bir şerit üzerinde yaşıyoruz; kendi kendimizi telafi etmek ve bir anlığına hayatımızı düzeltmek umudu yok. s. 22
Yaşamları gerçek değil, umutsuz bir bekleyişten ibaret, asılmıyorlar yaşama; yaşam onların yakasına yapışmış bir hayalet gibi. s. 35
Önemli olan, sözcüklerin arasındaki ifade edilemeyen beyaz alandır. Sözcüklerin anlattığı, gerçek düşüncemizi dile getirmeyen önemsiz şeylerdir hep. s. 37
Aslında sadece ertelemek anlamına gelen, içinde yaşadığımız zamana karşı bahane anlamına gelen umuttan kurtulmak yeter. s. 60
İnsan, ışığa tutulmuş bir film makarası gibi, anıların tabedeceği bir film. s. 101
Çünkü insanın yaşayabileceği en yabancı şey, kendini dışardan seyretmek. s. 103
Tanık olduğumuz bir cürüm karşısında suskun kalmak, suç ortağı olmanın en yaygın şekli belki de. s. 120
Sen diye hitap ediyoruz birbirimize ve ertesi gün deniz kenarında uyanır gibi uyanıyorum. Elim, elinle dolu. s. 127
Gecenin renklerini ve güneşin saçıp savurduğu bütün ışığı sen tutuyorsun, insanın sevecek bir şeyi olmasa karanlığa dönüşürdü bu ışık. s. 127
Zaman ve geçiciliği ayırt etmek gerekiyor belki de: Saatlerin gösterdiği zaman ve bu zamandaki yaşanmışlık olan geçicilik. s. 142
Yazarlar ve şairler gerçekten etkili olsaydı birçok şey bambaşka olurdu dünyada belki de. s. 165
Farklılıklar inkar edilmedikleri sürece bir nimettir. Neden dostlukların çoğu yabancı diyarlarda gelişir? s. 171
Karanlık bir çağda yaşıyorum ben, gerçekten! s. 180
Dostluklar, şüphe üzerine kurulmaz. s. 195
Geçmiş, geçmiş olarak algılandığı sürece de gelecekle dolu. s. 238
Karar verilmesi gereken şey her yerde aynı: susanların tanığı olmak, ya da susmak. s. 239
Bir şeye kanaat getirmiş insan, her şeyin üstesinden gelir. s. 241
Çağımızın kendini yok etmeyecek bir savaş icra etmesi mümkün değil. Gerçek anlamda bir barış, yani düşmanla barış mümkün mü sorusu, giderek insanın yaşaması mümkün mü sorusuna dönüşüyor. s. 242
İnsan sağduyusunun planladığı, yaptığı, yıktığı her şeyin arkasında güçlü bir körlük var, hiçbir yıkımdan korkmayan bir körlük, savunulması gerekmeyen, kendi içinde gelişip büyüyen sorgusuz bir yaşama isteği. s. 244
Politikayla ilgilenmeyen biri, tam kaçınmak istediği şeyi yapar, politik taraf olur: iktidardaki tarafa hizmet eder. s. 257
Tini olan insanın canı sıkılmaz, denir hiç durmadan. Tin, can sıkıntısının ön koşuludur! s. 271
Henüz tek bir insan bile, kendi ölümünü idrak etmedi. s. 327
Kıskançlık: Başkasıyla kıyaslanmaktan korku. s. 329
Hayata bağlıyım, bazen bıktırsa da, böyle bu. s. 337
Bazen tiksiniyorum, her yerde harabeler, eski ve yeni harabeler, insanların tahtakurusu gibi yüzyılların pis kokulu çöplerinde kaynaşması. s. 337
Var olan her şeyin farkında olmadan yaşayıp gidiyoruz. s. 362
*Tin: ruh

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali

"... İnsanlara ne kadar muhtaç olursam, onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu..." S: 11 Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamakta bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz? S: 38 Dünyada bana hiçbir şey bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir. S: 73 Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim. Bu hal gerçi birçok fırsatları kaçırmama sebep olurdu, fakat fazlasını isteyerek talihimi ürkütmekten her zaman çekinirdim. S: 73 "Hayatımda hiç bu kadar mesut olduğumu, içimin bu kadar genişlediğini hatır

Kinyas ve Kayra II, Hakan Günday

  Benim adım Kinyas. Gün ağrıyor. Başım ağrıyor. İsmimi kendime ben verdim. Bitmeyen bir öfke ve bitmeyen bir mutsuzluğun ifadesi. Bütün insanlara kızgınım. Yaşadıkları için. Hayattan midem bulanıyor... Ateşle oynarım. Yeterince benzin ve karşımda oturan adamın ceketinin iç cebindeki çakmakla dünyayı yakabilirim. Benim adım Neron. Geceleri, çaldığım arabalarla gezerim. Tokyo'da doğdum. İki zenciye üç gram kokain karşılığında bileklerimi kestirttim. Sabah uyandığımda okyanus beni yıkadı. Benim adım Steve McQueen. Bütün bildiklerimi kusarak hayatta kalıyorum. David Bowie'yi rüyamda gördüm. Sabah bir gözüm yoktu. Şiir yazdım. Tam üç tane. Birini rendeleyip makarna sosuma kattım. Diğerini yakıp küllerini kum saatine koydum. Biraz zaman kazandım böylece. Sonuncusunu ise şimdi yazdım. İşte geliyor: Sözlerimin sonunu duymadığın zaman.  Cümlelerimin sonunu duymadığın zaman.  Değiştiriyorum son kelimelerimi.  Değiştiriyorum sonumu.             Kendimi ölümsüz olarak gö

Duygular Sözlüğü, Tiffany Watt Smith

“Bulutlara bakın, bir duygunun her şeyin rengini bir anlığına değiştirdiğini görebilirsiniz, birden gökyüzü kendini yeniliyor ve o renk kayboluyor. Kendi duygusal hava durumumuzu tanımak ve isimlendirmek en az bunun kadar garip bir iş.” s. 14 “Bazı duygular gerçekten dünyayı tek bir renge boyayabiliyor, araba kaydığında hissedilen dehşet ya da aşık olmanın getirdiği öfori mesela. Bazı duyguları ise bulutlar gibi, yakalaması epey zor.” s. 14 “Bazen duygular bize değil de biz duygulara aitmişiz gibi geliyor.” s. 15 “Duygulara öncelikle ve esas olarak birer biyolojik gerçekmiş gibi yaklaşmak bir duygunun gerçekte ne olduğunun yanlış anlaşılmasına yol açıyor.” s. 15 “Duyguların bastırılabilir ya da birikip dışa vurulabilir şeyler olduğunu Freud’un çalışmaları üzerinden düşünebilmeye başladık. Özellikle de çocukluk korkuları ya da   arzuları olmak üzere bazı duygular da zihinlerimizin en derinlerine çöküp saklanabiliyor ve ancak yıllar sonra rüyalarda ya da karşı koyulmayan istekler