Fasa Fiso, Teoman
“çok üzülme, çok susma
çok darılma
çok ağlama
çok da kitap okuma!”
dedi annem. s. 17
çok darılma
çok ağlama
çok da kitap okuma!”
dedi annem. s. 17
O yıllarda kitaplara fazlaca düşkündüm ve kitap bizde pek de matah bir şey sayılmıyordu. s. 17
Annem sinirli ve ilaçları var. Halamlarla, yengemlerle ne zaman buluşsalar babamdan bahsedip ağlıyorlar öbür odada. Her söylediklerini duyuyorum. Babalardan bahsedilmesini sevmiyorum. s. 19
Çocuklukta çok sıkıcı şeyler var, büyümeyi beklemek. s. 41
“Özgürlük, felsefem olacak.” s. 53
Bana dönüp, “İyi ki meşhur oldun” diyor. “Artık çok daha makul birisin.”
“Evet ama” diyorum, “insanlara ilgimi filan kaybettim.” Gülüyor; “Hiçbir zaman yoktu ki” diyor. s. 124
İnsanın bugün öyle hissetmesi için dün dibe vurması gerekiyor. s. 186
İnsanlar her şeyi fazla önemsiyor gibi geliyor bana. Yani kariyer dediğin şeyi, ün dediğin şeyi… Başkalarının senin hakkında düşündüklerinin ne önemi var ki? s. 198
“Yüzme bilmeden daha
deniz görmeden
hiç güneşte yanmadan
şimdi ölmek istemem
bir kalbi sarmadan.” s. 207
Oktay Rıfat’ın şiirlerini okuyorum. Özellikle 70’lerde yazdıklarını. Ben bir “hiç”im.
Alice Munro’nun öykülerini okuyorum. Ben bir “hiç”im.
Ton Waits’in yeni albümü çıkmış. Ben bir “hiç”im.
Zeki Demirkubuz’un röportajını okuyorum. Yaptığı işe inancını yitirdiğinde, Van Gogh’un kardeşi Theo ile mektuplaşmalarının olduğu “Theo’ya Mektuplar “ı okuduğundan bahsediyor. Kitabı başucuma koyuyorum. Okumuyorum. Ben bir “hiç”im. s. 228
Eski duygular geri gelmeyecek, peşlerine düşmek anlamsız. s. 230
Türkiye’de herkes her şeyden rahatsız oluyor. s. 233
Sanatçıların yakalandığı bir hastalık var: Kendisini dünyanın merkezi zannetmek. s. 234
Sonra insanlık değerlerinin palavra oluşunun ilanı, dünyanın vahşeti, bir ülkenin tel tel dökülüşüne şahitliğim geliyor aklıma. Kızdığım, durumuna üzüldüğüm, bir türlü adam olamadığına kahrolduğum yer. s. 248