Ana içeriğe atla

Hazlar ve Günler, Marcel Proust


“Hayat bizi amansızca sıkıştıran, hiç durmadan ruhumuzu acıtan zorlu bir iştir.” s.10

“Her insan deli taklidi yapan kılık değiştirmiş bir tanrıdır zaten.”Emerson s.13

“Bundan böyle sizi asla görmeyeceğim, asla... Ancak ruhum görebilecek sizi; bunun için de, aynı anda birbirimizi düşünmemiz gerekir. Ben canınız isterse girebilesiniz diye ruhumun daima size açık olması için hep sizi düşüneceğim.” s.28

“Henüz aşkı tanımıyordu. Kısa bir süre sonra aşk acısını tattı, ki bu da aşkla tanışmanın tek yoludur.” s.36

“Bu alçağa tutkum tamamen zihinsel olduğu, duyuların etkisinde kalmak gibi bir mazereti olmadığı için iyice tuhaftı. Platonik aşk ne kadar anlamsız.” s.38

“Oysa insan ruhunun derinliklerindeki eğilimler doğrultusunda sevdiği şeyleri yaparsa mutluluğu bulabilir ancak.” s.39

“-Sen ki hiç yaşamadın, bunu nereden biliyorsun?
  -Ama düşündüm, bu da yaşamaya bedeldir.” s.39

“Aynı silahlara sahip olduklarını ve güçlerinin, daha doğrusu zaaflarının aşağı yukarı eşit olduğunu anladığınızda ateş edene hayran olup ateş edileni küçümsemekten vazgeçersiniz. Bu da bilgeliğin başlangıcıdır. Esas bilgelik her iki tarafla da görüşmeyi kesmektir.” s.53

“Ona aşığım. Onun da beni seveceğini düşünüyorum. Ama kalbim, öylesine değişken olan bana, bundan böyle hep ona aşık olacağımı söylüyor; iyilik perim ise sadece bir ay sevileceğimi biliyor. İşte bu yüzden, bu kısa ömürlü mutlulukların cennetine girmeden önce eşikte durup gözyaşlarımı siliyorum.” s.54

“Hoşa gitmek için harcayarak öldürdüğünüz zamanın bir kısmını canlı tutsaydınız, kışın şöminenizin başında, yazın bahçenizde okuyarak ya da tahayyülle besleseydiniz, daha derin ve daha dolu saatlerin anısını taşıyor olacaktınız.” s.58
  
“Niye bu kadar sık seyahat ediyorsunuz? Seyahatte arabalar sizi hayalinizin çabucak götürebileceği yerlere çok daha yavaş götürür. Deniz kıyısında olmak için gözlerinizi kapamanız yeterli. Bırakın sadece bedenin gözlerine sahip olanlar pılıyı pırtıyı toplayıp Pozzuoli’ye ya da Napoli’ye yerleşsinler. Orada yazmakta olduğunuz kitabı bitirmek istiyorsunuz öyle mi? Şehirden daha iyi çalışabileceğiniz bir yer olabilir mi? Şehrin duvarları arasında keyfinizin istediği en muazzam dekorları kurabilirsiniz. Her şeyden önemlisi, bugünün tadını çıkarmak için niçin uğraşıp didiniyor, başaramadığınız için ağlayıp sızlıyorsunuz? Hayal gücüyle yaşayan bir insan sıfatıyla ancak özlem ya da bekleyişin, yani geçmişin ya da geleceğin tadını çıkarabilirsiniz.” s.58

“Onu hiçbir şey tedavi edemez. M. De Laleande’ı güzelliği ya da zekası yüzünden sevseydi ondan daha zeki, espirili ya da daha yakışıklı br genç erkek onu oyalayabilirdi. Ona iyi yürekli ya da kendisine aşık olduğu için bağlanmış olsa bir başkası daha büyük bir sadakatle sevmeye çalışabilirdi onu. Ama M. De Laleande ne yakışıklı ne zeki. Şefkatli mi katı mı, ihmalkâr mı vefalı mı olduğunu Mme de Breyves’in sevdiği, başkalarında yüksek düzeylerde bulunabilecek meziyetler ve cazibeler değil, bizzat M. De Laleande; kusurlarına, vasatlığına rağmen sevdiği bizzat o; dolayısıyla da onu her şeye rağmen sevmeye mahkum.” s.83

“Hırs insanı şan ve şöhretten daha çok sarhoş eder; arzu her şeyi yeşertirken, sahip oluş soldurur. Hayatı yaşamaktansa düşlemek yeğdir; kaldı ki yaşamak da bir bakıma hayatı düşlemektir, ama hem gizemi hem de netliği azalmış bir düştür bu, geviş getiren hayvanların cılız bilincindeki dağınık düşlere benzer, karanlık ve ağır bir düş. Shakespeare’in oyunları çalışma odasında seyredildiğinde tiyatrodaki temsillerinden daha güzeldir.” s.120 

“Duygu, getirdiklerini keyfince alıp götürür.” s.129

“O kadar mutluydum ki, herkesin kusurlarını, çirkinliklerini affetmeye hazırdım.” s.131

“İnsan asla yalnız kalmamalı, yalnızlık hüzün üretir.” s.134

“Artık seni umursamıyorum. Doygunluk, sahip oluştan önce geldi. Platonik aşkın da kendi doyumları vardır. Anlamadan, hatta bilmeden dokunaklı bir sadakatle bana çağrıştırdığın bu manzaraya getirmek istemiyorum artık seni.” s.144

“Aşk söndü, unutuşun eşiğinde korkuyorum.” s.145

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali

"... İnsanlara ne kadar muhtaç olursam, onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu..." S: 11 Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamakta bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz? S: 38 Dünyada bana hiçbir şey bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir. S: 73 Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim. Bu hal gerçi birçok fırsatları kaçırmama sebep olurdu, fakat fazlasını isteyerek talihimi ürkütmekten her zaman çekinirdim. S: 73 "Hayatımda hiç bu kadar mesut olduğumu, içimin bu kadar genişlediğini hatır

Kinyas ve Kayra II, Hakan Günday

  Benim adım Kinyas. Gün ağrıyor. Başım ağrıyor. İsmimi kendime ben verdim. Bitmeyen bir öfke ve bitmeyen bir mutsuzluğun ifadesi. Bütün insanlara kızgınım. Yaşadıkları için. Hayattan midem bulanıyor... Ateşle oynarım. Yeterince benzin ve karşımda oturan adamın ceketinin iç cebindeki çakmakla dünyayı yakabilirim. Benim adım Neron. Geceleri, çaldığım arabalarla gezerim. Tokyo'da doğdum. İki zenciye üç gram kokain karşılığında bileklerimi kestirttim. Sabah uyandığımda okyanus beni yıkadı. Benim adım Steve McQueen. Bütün bildiklerimi kusarak hayatta kalıyorum. David Bowie'yi rüyamda gördüm. Sabah bir gözüm yoktu. Şiir yazdım. Tam üç tane. Birini rendeleyip makarna sosuma kattım. Diğerini yakıp küllerini kum saatine koydum. Biraz zaman kazandım böylece. Sonuncusunu ise şimdi yazdım. İşte geliyor: Sözlerimin sonunu duymadığın zaman.  Cümlelerimin sonunu duymadığın zaman.  Değiştiriyorum son kelimelerimi.  Değiştiriyorum sonumu.             Kendimi ölümsüz olarak gö

Kardeşini Doğurmak, Büşra Sanay

Çocuk çocuktur, masumdur, paktır. Çocukluğunu yaşamalıdır. Çekin kirli ellerinizi, düşüncelerinizi onların üzerinden. s. 9 “Biliyorum ki duyarlı insanların sayısı hiç de az değil ama yeterli de değil; daha fazlasına ihtiyaç var.” s. 18 Eski toplumlarda anne hamileyse ve bi­ri erkek biri kız, ikiz bebek doğurmuşsa öldürülüyorlardı; çünkü anne karnında cinsel ilişkiye girdikleri düşünülüyordu! s. 19 Çocuklar ölüyor üstat. İnsanlar ise her şeyi meşrulaştırıyorlar. s. 24 Benden gitmeyeceğine inandığım insanlar oldu. Çok yanıldım. Sen yanıldın mı böyle hiç? Sırtımı insanlara dayayamayacağımı öğretti insanlar bana. s. 25 Bu toplum tecavüz eden adamın tecavüz ettiği kadınla evlenip mutlu olduğuna inanan bir toplum. s. 32 Şiddetin seslerine tepkisiz kalan komşular müzik sesine tepki gösterirler. s. 35 “Toplumsal cinsiyet eşitliğinde sınıfta kalmış bir top­lumuz, hikâyemiz bu ve Türkiye’nin iyi bir TERAPİYE ihtiyacı var.” s. 37 Kendi evinin içindeki in­sana güvenmeyeceksin de kime güveneceksin