Geçmişe Yolculuk, Stefan Zweig

“Geldin işte!” Kollarını uzatıp, neredeyse iki yana açarak kadına doğru yürüdü. “Geldin işte,” dedi bir kez daha tekrarladı; sevdiği insanı şefkat dolu bakışlarla sarıp sarmalarken, ses tonu sürpriz ve mutluluk arasında dalgalanarak gitgide tizleşiyordu. “Gelmeyeceksin diye korkmuştum!” S. 1

Ama aşk, bir cenin gibi bedenin karanlıklarında acıla dönüp durmaktan kurtulduğu, nefes ve dudak aracılığıyla kendini zikir ve itiraf edebildiği zaman gerçek aşktı. S. 11

Acz içinde geçen yıllar, dedi içinden, duygularımıza karşı acz içinde geçen yıllar: Dokuz yıl oldu ve sesinin tek bir tonu değişmemiş, bedenimin tek bir siniri bile onu farklı algılamıyor. Hiçbir şey yitmemiş, hiçbir şey geçmemiş, varlığı eskiden olduğu gibi sevgi dolu bir mutluluk yaratıyor. S. 22

Sadece anılarla yaşamak insanın doğasına aykırıydı; nasıl bitkiler ve bütün canlılar renklerinin solmaması ve çanak yapraklarının kuruyup dökülmemesi için toprağın besleyici gücüne ve gökyüzünden süzülüp gelen canlı ışığa ihtiyaç duyuyorsa, aynı şekilde sözde gizli düşlerin bile belli ölçüde tensel gıdaya, duygulu ve canlı bir desteğe ihtiyacı vardı; aksi halde kanları çekilir, ışıma güçleri zayıflardı. S. 28

“(...) İnsan yaşlandıkça kendi gençliğini arıyor ve küçük anılar budalaca mutluluklar yaşatıyor.” S. 35

“Her şey eskisi gibi, değil mi?” diye sorup, havadan sudan konuşurmuş gibi söze başladı (ama sesi boğuktu, titriyordu).
Ancak adam bu zorunlu konuşmaya katılmayıp, dişlerini birbirine geçirdi.
Dişlerinin arasından bir anda hiddetle, “Evet, her şey,” sözleri döküldü. “Her şey eskisi gibi, sadece biz değiliz, biz değiliz!” S. 37

Ne kadın eski kadındı ne de adam eski adam... Ama tıpkı ayaklarının dibindeki kara hayaletler gibi kendilerini bulmak için boş yere didiniyor, cansız ve güçsüz çabalarla kendilerinden kaçıp, kendilerini yakalamaya çalışıyorlardı. S. 52

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kinyas ve Kayra II, Hakan Günday

Yaşamak, Yu Hua

Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali