Kitapların İlk Cümleleri -VI



“Jem, kolu tam dirseğinden fena halde kırıldığında aşağı yukarı on üç yaşındaydı. Kolu iyileşip de bir daha asla futbol oynayamama korkusundan kurtulduğunda ağabeyim, bu sakatlığını neredeyse hiç hatırlamaz olmuştu.”
Bülbülü Öldürmek, Harper Lee



“Salzkammergut şehri, 1937 yazının sonlarına doğru bir pazar sabahı güne alışılmadık, şiddetli bir fırtınayla uyandı. Bu fırtına, Franz Huchel’in o güne dek kendi hâlinde akıp giden huzurlu hayatında yaşanacak aynı şekilde ani, sonuçları bakımından ciddi, köklü bir değişimin habercisi gibiydi.” 
Tütüncü Çırağı, Robert Seethaler




“Çok Sevgili Baba,
Geçenlerde senden neden korktuğumu öne sürdüğümü sormuştun. Fakat her seferinde olduğu gibi, kısmen senden korktuğum için, kısmen de bu korkunun temellerini açıklamak, konuşurken hafızamda bile tutamayacağım kadar fazla detaya girmek anlamına geldiğinden yine sorunu cevapsız bırakmıştım. Şu an yazarak cevap veriyor olsam da yine epey noksan kalacak, çünkü yazarken bile bu korkunun ve sonuçlarının seninle ilgili konularda bana köstek olmasının yanı sıra mevzunun ağırlığı hafızamın sınırları dışında ve muhakeme yetimin çok ötesinde kalıyor.”
Babaya Mektup, Franz Kafka



“Bir tahmin edeyim. Neden kendimi öldürmeye çalıştığımı bilmek istiyorsunuz. 
Neden hayatta kaldığımı bilmek istiyorsunuz. Neden ortadan kaybolduğumu. Bunca zaman nerede olduğumu. Ama önce neden kendimi öldürmeye çalıştığım, tamam mı?
Önemli değil. İnsanlar bunu yaparlar. Kendilerini benimle kıyaslarlar. Sanki dünyanın bir yerlerine çizilmiş bir çizgi vardır ve eğer onu hiç geçmezseniz kendinizi bir binadan atmayı ya da bir şişe hap yutmayı hiç düşünmezsiniz, ama eğer geçerseniz, bunu yapmayı düşünebilirsiniz. İnsanlar benim o çizgiyi neden geçtiğimi düşünüyorlar. Kendi kendilerine soruyorlar: “Hiç onun kadar yaklaşabilir miyim?”
Gerçek şu ki, öyle bir çizgi yok. Yalnızca sizin hayatınız var, hayatınızı nasıl mahvettiğiniz ve sizi kimin kurtaracağı. 
Ya da kimin kurtarmayacağı.”
Bir Gün Daha, Mitch Albom



“Yılın bu en güzel ilkbahar gününde bir an, bir saat ya da süresizlik gibi algıladığım bu belirsiz sürede “Acının Durgunluğu”nu okurken tüylerim ürperiyor. Pavese’nin doğduğu gün doğduğumu şaşarak öğreniyorum: 9 Eylül. Ben geceyarısından sonra. Ama Anadolu’da geceyarısı geçtiğinde, S. Stefanı Belbo’da henüz belki de geceyarısı olmamıştı. Aynı gün. Aynı yıl değilse de. Ben, onun intiharından yedi yıl önce. Niçin burada hep Pavese okuyorum. Zamanı kaldıran olgu, hep benimle birlik kılıyor onu.”
Tezer Özlü, Yaşamın Ucuna Yolculuk

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kinyas ve Kayra II, Hakan Günday

Yaşamak, Yu Hua

Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali