Ana içeriğe atla

Heyecanlar Üzerine Bir Kuram Taslağı, Jean-Paul Sartre

Araştırmaları her şeyden önce olgulardan başlamalıdır. Bir olgunun ne olduğunu araştırırsak görürüz ki, olgu bir araştırma sırasında karşılaşmak zorunda kaldığımız şeyle tanımlanır ve önceki olgulara göre bir yenilik ve beklenmedik bir zenginlik olarak kendini gösterir. S. 8

Pierce varsayımı şöyle tanımlıyordu: “olayları önceden görmeye izin veren deney sonuçlarının toplamı.” Öyleyse insan kavramı, eldeki olguların birleştirilebilir bir toplamı olabilir ancak. S. 9

Oysa insan da dünya gibi kendine özgü bir varlık alanıdır. S. 11

Apaçık varolduğuna göre, heyecanın mümkün olup olmadığını araştırmak neye yarar? S. 11

... zira her bilinç, varolma bilinci olduğu ölçüde vardır. S. 14

Ne olursa olsun fenomenoloji fenomenlerin incelenmesidir -olguların değil. Ve fenomen deyince, gerçekliği tamamen görünüş olup “kendini ifşa eden şey”i anlamak gerekir. S. 16

Heyecan insan gerçekliğine dışarıdan eklenmiş değildir. Bilakis heyecanını yüklenen insandır, dolayısıyla heyecan insan varoluşunun organize bir biçimidir. S. 18

Davranış-heyecan kuramı kusursuzdur, ancak saflığı ve hatta kusursuzluğu içinde bile yetersizliğini görebiliriz. S. 37

Heyecanın temel karakteri şöyle dile getirilecekti: Heyecan yaşanır, ansızın yakalar, kendi yasalarına göre gelişir ve bizim bilinçli kendiliğindenliğimiz onun akışında kayda değer bir değişiklik yaratamaz. S. 40

Bu kadının defne fobisi var. Defne ağaçlarını görünce düşüp bayılıyor. Psikanalist, kadının çocukken bir defne dalıyla ilgili yaşadığı hazin bir cinsel kaza keşfeder. O halde burada heyecan ne olacak? Bir reddediş, sansür fenomeni. Defnenin reddi değil. Defneyle ilgili o anıyı tekrardan yaşamanın reddi. S. 41

Doğrusu, psikanaliz yandaşları bir ilke güçlüğünü hemen önümüze koyacaktır: Bilinç eğer heyecanı dışsal bir duruma uyarlanmış belirli bir yanıt olarak düzenliyorsa, nasıl oluyor da bu uyarlamanın bilincinde olmuyor? S. 44

... insanın, acısı üzerinde derin düşüncelere dalıyor gibi görünmesi hoştur. Ama bu acının gerçekten çok sevildiği durumlar çok azdır. S. 55

Sevinç, arzu edilen nesnenin anlık bir bütün olarak ele geçirilmesini efsunla gerçekleştirmeye yönelen sihirli bir davranıştır. S. 58

Bilincin ansızın sihir içine düşmesine heyecan adını veriyoruz. Yahut şöyle de diyebiliriz: Eşyalar dünyası ansızın ortadan kalktığında ve yerine sihirli dünya belirdiğinde heyecan vardır. S. 72

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali

"... İnsanlara ne kadar muhtaç olursam, onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu..." S: 11 Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamakta bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz? S: 38 Dünyada bana hiçbir şey bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir. S: 73 Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim. Bu hal gerçi birçok fırsatları kaçırmama sebep olurdu, fakat fazlasını isteyerek talihimi ürkütmekten her zaman çekinirdim. S: 73 "Hayatımda hiç bu kadar mesut olduğumu, içimin bu kadar genişlediğini hatır

Kinyas ve Kayra II, Hakan Günday

  Benim adım Kinyas. Gün ağrıyor. Başım ağrıyor. İsmimi kendime ben verdim. Bitmeyen bir öfke ve bitmeyen bir mutsuzluğun ifadesi. Bütün insanlara kızgınım. Yaşadıkları için. Hayattan midem bulanıyor... Ateşle oynarım. Yeterince benzin ve karşımda oturan adamın ceketinin iç cebindeki çakmakla dünyayı yakabilirim. Benim adım Neron. Geceleri, çaldığım arabalarla gezerim. Tokyo'da doğdum. İki zenciye üç gram kokain karşılığında bileklerimi kestirttim. Sabah uyandığımda okyanus beni yıkadı. Benim adım Steve McQueen. Bütün bildiklerimi kusarak hayatta kalıyorum. David Bowie'yi rüyamda gördüm. Sabah bir gözüm yoktu. Şiir yazdım. Tam üç tane. Birini rendeleyip makarna sosuma kattım. Diğerini yakıp küllerini kum saatine koydum. Biraz zaman kazandım böylece. Sonuncusunu ise şimdi yazdım. İşte geliyor: Sözlerimin sonunu duymadığın zaman.  Cümlelerimin sonunu duymadığın zaman.  Değiştiriyorum son kelimelerimi.  Değiştiriyorum sonumu.             Kendimi ölümsüz olarak gö

Kardeşini Doğurmak, Büşra Sanay

Çocuk çocuktur, masumdur, paktır. Çocukluğunu yaşamalıdır. Çekin kirli ellerinizi, düşüncelerinizi onların üzerinden. s. 9 “Biliyorum ki duyarlı insanların sayısı hiç de az değil ama yeterli de değil; daha fazlasına ihtiyaç var.” s. 18 Eski toplumlarda anne hamileyse ve bi­ri erkek biri kız, ikiz bebek doğurmuşsa öldürülüyorlardı; çünkü anne karnında cinsel ilişkiye girdikleri düşünülüyordu! s. 19 Çocuklar ölüyor üstat. İnsanlar ise her şeyi meşrulaştırıyorlar. s. 24 Benden gitmeyeceğine inandığım insanlar oldu. Çok yanıldım. Sen yanıldın mı böyle hiç? Sırtımı insanlara dayayamayacağımı öğretti insanlar bana. s. 25 Bu toplum tecavüz eden adamın tecavüz ettiği kadınla evlenip mutlu olduğuna inanan bir toplum. s. 32 Şiddetin seslerine tepkisiz kalan komşular müzik sesine tepki gösterirler. s. 35 “Toplumsal cinsiyet eşitliğinde sınıfta kalmış bir top­lumuz, hikâyemiz bu ve Türkiye’nin iyi bir TERAPİYE ihtiyacı var.” s. 37 Kendi evinin içindeki in­sana güvenmeyeceksin de kime güveneceksin