Ana içeriğe atla

Yıldızın Saati, Clarice Lispector

Düşünmek sonuç gerektirmez: kendi içinde bir amaç olabilir yalnızca. S. 9

Düşünmek eylemdir. Hissetmekse gerçek. İkisini yan yana koyun -yazıyor olduğum şeyi yazan benim. Tanrı dünyadır. Hakikat hep açıklanamayan bir iç temastır. En hakiki yaşayışım ise tanınamaz, son derece işseldir, onu tanımlayacak bir kelime yok. S. 13

...hatta yazdığım şeyleri başkası da pekala yazabilir. Başka bir yazar evet, ama erkek olmalı, çünkü bir kadın gözyaşına boğar bu hikayeyi. S. 16

Ruhumu ısıtmak için dua ettiğim günleri hatırladım şimdi: hareket ruhtur. Dua sessizce, kimseye sezdirmeden kendime ulaşabilmenin yoluydu. S. 16

Bulmanın bir yolu da aramamak, sahip olmanın bir yolu da talep etmemek... S. 16

 ... çünkü kelimeler eylemdir. S. 17

Sorgulayan eksik kalır. S. 18

... şimdi harekete geçmek düşünmekten daha ilginç geliyor bana, gerçeklerden kaçılmıyor. S. 19

Bu hikâyenin bana dokunacağını ve her günün ölümden çalınan bir gün olduğunu iyi biliyorum. Entelektüel değilim, bedenimle yazıyorum. Yazdığım da bir ıslak sis. Kelimeler orgun müziğiyle kesişen, sarkan, bağlanan, dönüşen, eşit olmayan gölgelerden ilham alan sesler. Karşı perdesi acının kalın sesinde olan, canlı ve zengin, marazi ve karanlık, o ağdalı kelimeleri haykırmaya zor cüret ediyorum. Allegro con brio.* Kömürden altın çıkarmaya çalışacağım. Hikâyeyi geciktirdiğimi ve topsuz top oynadığımı biliyorum. Gerçek, bir eylem midir? Yemin ederim ki bu kitap kelimelerden yapılmadı. Bu sessiz bir fotoğraf. Bu kitap sessizlik. Bu kitap bir soru. S. 19

Her şey o kadar iyiydi ki çok kötü de olabilirdi, çünkü tamamen olgunlaşmış her şey çürür. S. 19

Her şey bir kelimedir ve kelime, yoksa da icat edilir. İcat etmemizi isteyen senin Tanrı'nın ta kendisi. S. 20

Aç kalmayacak kadar zengin bir adamım, bu da beni daha az dürüst yapıyor. S. 21

Bir sevgilim düştü aklıma: gencecik bir kızdı ve karanlığın ne olduğunu kendi içinde yaşadı. Onu hiç unutmadım: insan birlikte uyuduğunu unutmaz. Bu olay canlı bedende kızgın bir iz olarak kalır ve bu damgaya bakan herkes korkuyla kaçışır. S. 21

Başkalarının yaptığı gibi var olmanın aptallara göre olduğunu, bir tür delilik olduğunu düşünmeden özgürlüğümü kabul etmek istiyorum. Çünkü öyleymiş gibi görünüyor. Var olmak mantıklı değil. S. 23

Yazıyorum çünkü dünyada yapacak başka bir şeyim yok: ben artakalanım ve insanların dünyasında bana yer yok. Umutsuz ve yorgun olduğum için yazıyorum, kendim olmanın monotonluğuna artık dayanamıyorum ve eğer yazmanın o hep tazelenen yeniliği olmasa sembolik olarak her gün ölebilirim. Ama gizlice arka kapıdan çıkmaya da hazırım. Hemen her şey geldi başıma, tutku da umutsuzluk da. Şimdi sadece olabileceğim ama hiçbir zaman olmadığım şey olmak istiyorum. S. 24

Kime soruyordu? Tanrı’ya mı? Tanrı’yı düşünmezdi. Tanrı da onu düşünmezdi. Tanrı onu kabul etmeyi becerebilenlere aitti. S. 31

Kafasına aldığı darbeleri unuttu çünkü biraz beklersen acı yok olur gider. S. 33

Kendini ölümden az yaşayarak korudu, yaşamının o kadar azını tüketiyordu ki böylece yaşamı hiç bitmeyecekti. S. 38

... zeminden daha aşağıda düşülebilecek bir yer yoktu. S. 38

Çünkü kendini bulmaya ihtiyacı vardı ve biraz acı çekmek de bulmanın bir yoludur. S. 41

Aslında en kötü çocukluk bile her zaman büyüleyicidir, ne dehşet verici! S. 41

Kendisine inanmak için başkalarına ihtiyaç duyuyordu yalnızca, yoksa içindeki durmadan büyüyen yuvarlak boşlukta kaybolup gidecekti. S. 45

“Yüzün bedeninden daha önemlidir çünkü yüzün ne düşündüğünü gösterir.” S. 62

Macabéa’nın ifadesiz yüzüne bakınca Olimpico sonsuza kadar elveda demenin acısını hafifletecek bir şey söylemek istedi. Ayrılırken, “Sen, Macabéa, çorbadaki kıl gibisin. Kimse onu yemek istemez. Duygularını incittiğim için özür dilerim ama dürüst oluyorum. incittim mi seni?” dedi.
- Hayır, hayır hayır! Lütfen gitmek istiyorum! Sadece hoşça kal de! S. 71

Ki zaten hüzün bile zengin insanlara mahsus bir şeydi, onun parasını karşılayabilecek insanlara, yapacak daha iyi bir şeyi olmayan insanlara. Hüzün bir lükstü. S. 73

Gloria, “Neden benden bu kadar çok asprin istiyorsun? Parasını cebimden versem de şikayet ettiğimden değil” dedi.
- Canım acımasın diye.
- Ne? Canın mı acıyor?
- Her zaman acıyor.
- Neresi?
- İçimde, anlatamıyorum. S. 74

Kimse ötekinin kalbine zorla giremez. S. 77

Ona göre fakirler ait olmadığı üst bir toplumun reddettikleriydi. S. 80

... gerçekler sert kayalardır. Kaçamazsınız. Gerçekler dünyanın konuştuğu sözcüklerdir. S. 85

... Bayan Carlota kâğıtları sol eliyle ayırmasını istedi. Duydun mu küçük tatlı şey?
Macabéa bir deste kağıdı titrek ellerle böldü: hayatında ilk kez bir kaderi olacaktı. S. 90

... çıplaklıktan korkarım, son sözdür çünkü. S. 97

Bir gün Tanrı yeryüzüne inerse büyük bir sessizlik olacak.
Öyle bir sessizlik ki düşünce bile düşünmeyecek. S. 102

Soruyorum size:
- Işığın ağırlığı nedir? S. 102

* İtalyanca. Bir eserin hızlı tempo ile ve coşku ile çalınması konusunda verilen direktif (ç.n.).

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali

"... İnsanlara ne kadar muhtaç olursam, onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu..." S: 11 Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamakta bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz? S: 38 Dünyada bana hiçbir şey bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir. S: 73 Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim. Bu hal gerçi birçok fırsatları kaçırmama sebep olurdu, fakat fazlasını isteyerek talihimi ürkütmekten her zaman çekinirdim. S: 73 "Hayatımda hiç bu kadar mesut olduğumu, içimin bu kadar genişlediğini hatır

Kinyas ve Kayra II, Hakan Günday

  Benim adım Kinyas. Gün ağrıyor. Başım ağrıyor. İsmimi kendime ben verdim. Bitmeyen bir öfke ve bitmeyen bir mutsuzluğun ifadesi. Bütün insanlara kızgınım. Yaşadıkları için. Hayattan midem bulanıyor... Ateşle oynarım. Yeterince benzin ve karşımda oturan adamın ceketinin iç cebindeki çakmakla dünyayı yakabilirim. Benim adım Neron. Geceleri, çaldığım arabalarla gezerim. Tokyo'da doğdum. İki zenciye üç gram kokain karşılığında bileklerimi kestirttim. Sabah uyandığımda okyanus beni yıkadı. Benim adım Steve McQueen. Bütün bildiklerimi kusarak hayatta kalıyorum. David Bowie'yi rüyamda gördüm. Sabah bir gözüm yoktu. Şiir yazdım. Tam üç tane. Birini rendeleyip makarna sosuma kattım. Diğerini yakıp küllerini kum saatine koydum. Biraz zaman kazandım böylece. Sonuncusunu ise şimdi yazdım. İşte geliyor: Sözlerimin sonunu duymadığın zaman.  Cümlelerimin sonunu duymadığın zaman.  Değiştiriyorum son kelimelerimi.  Değiştiriyorum sonumu.             Kendimi ölümsüz olarak gö

Kardeşini Doğurmak, Büşra Sanay

Çocuk çocuktur, masumdur, paktır. Çocukluğunu yaşamalıdır. Çekin kirli ellerinizi, düşüncelerinizi onların üzerinden. s. 9 “Biliyorum ki duyarlı insanların sayısı hiç de az değil ama yeterli de değil; daha fazlasına ihtiyaç var.” s. 18 Eski toplumlarda anne hamileyse ve bi­ri erkek biri kız, ikiz bebek doğurmuşsa öldürülüyorlardı; çünkü anne karnında cinsel ilişkiye girdikleri düşünülüyordu! s. 19 Çocuklar ölüyor üstat. İnsanlar ise her şeyi meşrulaştırıyorlar. s. 24 Benden gitmeyeceğine inandığım insanlar oldu. Çok yanıldım. Sen yanıldın mı böyle hiç? Sırtımı insanlara dayayamayacağımı öğretti insanlar bana. s. 25 Bu toplum tecavüz eden adamın tecavüz ettiği kadınla evlenip mutlu olduğuna inanan bir toplum. s. 32 Şiddetin seslerine tepkisiz kalan komşular müzik sesine tepki gösterirler. s. 35 “Toplumsal cinsiyet eşitliğinde sınıfta kalmış bir top­lumuz, hikâyemiz bu ve Türkiye’nin iyi bir TERAPİYE ihtiyacı var.” s. 37 Kendi evinin içindeki in­sana güvenmeyeceksin de kime güveneceksin