Deniz Feneri, Virginia Woolf
“Aşk bu diye düşündü, tuvalini yerinden oynatır gibi yaparak, damıtılıp
süzgeçten geçirilmiş bir aşk; nesnesini ele geçirmeyi asla denememiş olan bir
aşk; ama matematikçilerin sembollerine, şairlerin mısralarına duyduğu aşk gibi,
tüm dünyaya yayılması ve insanlığa ait servetin bir parçasına dönüşmesi gereken
türden bir aşk.” (s.55)
“Lily evlenmeli, Minta evlenmeli, herkes evlenmeli diye ısrar ederdi, çünkü
bu dünyada istediğin kadar şöhrete ulaş, istediğin kadar zafer kazan,
evlenmemiş bir kadın hayatın tadını çıkarmamış demekti.
Ama derdi Lily, babam var, evim var, hatta söylemeye cesaret edebilse
resimleri vardı. Oysa öteki şeyin karşısında bunlar öyle küçük, öyle el
değmemiş görünüyordu ki. Evet, gece ilerlerken, beyaz ışıklar perdelerden
sızarken, hatta bahçeden arada bir kuş şakımaları duyulurken, ümitsizce
cesaretini toplayarak evrenin yasasından muaf tutulmayı talep ederdi.; bunun
için yakarırdı; yalnızlığı seviyordu o, kendisi olmayı seviyordu.” (s.57)
“Kendini rahatsız hissediyordu; yanında oturup ona karşı hiçbir şey
hissetmediği için, kendini hain gibi hissediyordu. İşin gerçeği aile
yaşantısından hoşlanmıyordu. İnsan kendine böyle koşullarda sorardı işte, ne
için yaşıyorum diye. Neden diye sorardı, insan ırkının devamı için bunca
zahmete giriyorum? Bu o kadar da arzulanacak bir şey mi?” (s.99)
“Bir erkeğin bir kadına olan aşkından daha ciddi, daha yüce, daha etkili,
yüreğinde ölüm tohumlarını taşıyan başka ne olabilirdi; aynı zamanda bu
aşıkların, ışıl ışıl gözlerle hayallere dalan bu insanların etrafında dans
edilmeliydi, onlarla alay edilip başlarına çelenkler takılmalıydı.” (s.111)
“Arzulamak ve sahip olamamak, tüm bedenine bir kasılma, bir boşluk, bir
gerginlik hissi vermişti. Arzulamak ve sahip olamamak insanın yüreğini nasıl da
burkuyordu. Tekrar tekrar!” (s.196)