Ana içeriğe atla

Deniz Feneri, Virginia Woolf


“Yüceltilirseniz her nedense düşmeye de mahkûmdunuz.” (s.52)

“Aşk bu diye düşündü, tuvalini yerinden oynatır gibi yaparak, damıtılıp süzgeçten geçirilmiş bir aşk; nesnesini ele geçirmeyi asla denememiş olan bir aşk; ama matematikçilerin sembollerine, şairlerin mısralarına duyduğu aşk gibi, tüm dünyaya yayılması ve insanlığa ait servetin bir parçasına dönüşmesi gereken türden bir aşk.” (s.55)

“Lily evlenmeli, Minta evlenmeli, herkes evlenmeli diye ısrar ederdi, çünkü bu dünyada istediğin kadar şöhrete ulaş, istediğin kadar zafer kazan, evlenmemiş bir kadın hayatın tadını çıkarmamış demekti.
Ama derdi Lily, babam var, evim var, hatta söylemeye cesaret edebilse resimleri vardı. Oysa öteki şeyin karşısında bunlar öyle küçük, öyle el değmemiş görünüyordu ki. Evet, gece ilerlerken, beyaz ışıklar perdelerden sızarken, hatta bahçeden arada bir kuş şakımaları duyulurken, ümitsizce cesaretini toplayarak evrenin yasasından muaf tutulmayı talep ederdi.; bunun için yakarırdı; yalnızlığı seviyordu o, kendisi olmayı seviyordu.” (s.57)

“Kendini rahatsız hissediyordu; yanında oturup ona karşı hiçbir şey hissetmediği için, kendini hain gibi hissediyordu. İşin gerçeği aile yaşantısından hoşlanmıyordu. İnsan kendine böyle koşullarda sorardı işte, ne için yaşıyorum diye. Neden diye sorardı, insan ırkının devamı için bunca zahmete giriyorum? Bu o kadar da arzulanacak bir şey mi?” (s.99)

“Bir erkeğin bir kadına olan aşkından daha ciddi, daha yüce, daha etkili, yüreğinde ölüm tohumlarını taşıyan başka ne olabilirdi; aynı zamanda bu aşıkların, ışıl ışıl gözlerle hayallere dalan bu insanların etrafında dans edilmeliydi, onlarla alay edilip başlarına çelenkler takılmalıydı.” (s.111)
“Arzulamak ve sahip olamamak, tüm bedenine bir kasılma, bir boşluk, bir gerginlik hissi vermişti. Arzulamak ve sahip olamamak insanın yüreğini nasıl da burkuyordu. Tekrar tekrar!” (s.196)



Bu blogdaki popüler yayınlar

Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali

"... İnsanlara ne kadar muhtaç olursam, onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu..." S: 11 Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamakta bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz? S: 38 Dünyada bana hiçbir şey bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir. S: 73 Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim. Bu hal gerçi birçok fırsatları kaçırmama sebep olurdu, fakat fazlasını isteyerek talihimi ürkütmekten her zaman çekinirdim. S: 73 "Hayatımda hiç bu kadar mesut olduğumu, içimin bu kadar genişlediğini hatır

Kinyas ve Kayra II, Hakan Günday

  Benim adım Kinyas. Gün ağrıyor. Başım ağrıyor. İsmimi kendime ben verdim. Bitmeyen bir öfke ve bitmeyen bir mutsuzluğun ifadesi. Bütün insanlara kızgınım. Yaşadıkları için. Hayattan midem bulanıyor... Ateşle oynarım. Yeterince benzin ve karşımda oturan adamın ceketinin iç cebindeki çakmakla dünyayı yakabilirim. Benim adım Neron. Geceleri, çaldığım arabalarla gezerim. Tokyo'da doğdum. İki zenciye üç gram kokain karşılığında bileklerimi kestirttim. Sabah uyandığımda okyanus beni yıkadı. Benim adım Steve McQueen. Bütün bildiklerimi kusarak hayatta kalıyorum. David Bowie'yi rüyamda gördüm. Sabah bir gözüm yoktu. Şiir yazdım. Tam üç tane. Birini rendeleyip makarna sosuma kattım. Diğerini yakıp küllerini kum saatine koydum. Biraz zaman kazandım böylece. Sonuncusunu ise şimdi yazdım. İşte geliyor: Sözlerimin sonunu duymadığın zaman.  Cümlelerimin sonunu duymadığın zaman.  Değiştiriyorum son kelimelerimi.  Değiştiriyorum sonumu.             Kendimi ölümsüz olarak gö

Kardeşini Doğurmak, Büşra Sanay

Çocuk çocuktur, masumdur, paktır. Çocukluğunu yaşamalıdır. Çekin kirli ellerinizi, düşüncelerinizi onların üzerinden. s. 9 “Biliyorum ki duyarlı insanların sayısı hiç de az değil ama yeterli de değil; daha fazlasına ihtiyaç var.” s. 18 Eski toplumlarda anne hamileyse ve bi­ri erkek biri kız, ikiz bebek doğurmuşsa öldürülüyorlardı; çünkü anne karnında cinsel ilişkiye girdikleri düşünülüyordu! s. 19 Çocuklar ölüyor üstat. İnsanlar ise her şeyi meşrulaştırıyorlar. s. 24 Benden gitmeyeceğine inandığım insanlar oldu. Çok yanıldım. Sen yanıldın mı böyle hiç? Sırtımı insanlara dayayamayacağımı öğretti insanlar bana. s. 25 Bu toplum tecavüz eden adamın tecavüz ettiği kadınla evlenip mutlu olduğuna inanan bir toplum. s. 32 Şiddetin seslerine tepkisiz kalan komşular müzik sesine tepki gösterirler. s. 35 “Toplumsal cinsiyet eşitliğinde sınıfta kalmış bir top­lumuz, hikâyemiz bu ve Türkiye’nin iyi bir TERAPİYE ihtiyacı var.” s. 37 Kendi evinin içindeki in­sana güvenmeyeceksin de kime güveneceksin