Ana içeriğe atla

Gündökümü Bir Uyumsuzun Notları, Tomris Uyar


“Temelde kendiyle yetinme duygusunu besleyen her edim, aldatıcı bir mutluluktan başka ne getirebilir ki?” (s.17)

“Asıl üzüntü veren yaşlanmak değil, uslanmak.” (s.27)

“Baştan beri hiçbir şeye inanmamış kimseyi, sonradan bir şeye inandırmak olanaksız gelir bana. İnanmak bir yeti, beslenen bir alışkanlıktır, esnektir de. İnanmamak gibi katı ve yanıltıcı olamaz.” (s.70)

“Garip bir ölçü alışkanlık. Sevgi, aşk, dostluk ancak bu ölçüye vurulduğunda anlam kazanıyor. En ufak ayrıntılarda bile. Sözgelimi ben yeni bir giysiyle, bilmediğim bir yere kolayca gidemem. Önce evde deneyip benim kılmalıyım onu, birazcık eskisin, bedenimin kalıbını alsın ki içinde özgürce davranabileyim. Alışkanlık, kişiliğin gelişimini, kendini bulmasını sağlıyor evet ama bir sınıra kadar. Sizi o sınıra götüren iti, bakıyorsunuz sınırda karşınıza dikilmiş, yolu tıkamış. O tuzağa düşmemeli. Her büyük tutku gibi alışkanlık da Fethi Naci’nin deyişiyle: yıkımının tohumunu içinde taşıyor.” (s.76)

“-Anne palavracılara ne ceza verilir?
-Yalnız kalırlar, kendilerini dinlerler.” (s.125)

“Oysa kişinin özlediği çoğu zaman başka bir beden değil, iki santimetrekarelik bir özgürlük alanıdır.” (s.126)

“Geçmişini düşünüp ağlayacak vakti yoktur onun. İyi ki. Çünkü baştan başlasa, bir kerecik ağlasa, bir daha sonu gelmez gözyaşlarının. Dünyada rahatça bu kadar gözyaşı dökebileceği bir yerde yoktur üstelik. (Katherine Mansfield)” (s.127)

“Katı görünmeye çalışan insanlar bana açıldılar mı, düpedüz ürküye kapılırım. Onların
zırhlarını yırtmışım, yaralamışım gibi bir duygu. Üstelik artık hiçbir şey aynı olmayacak aramızda; yeni bir dostluğu yüklenemeyecek kadar da yorgunum(evet dostluk yüklenilir, hem de ölesiye). Katılar, bükülemediklerinden kırılıyorlar.” (s.130)

“Faşizm uygulanacaksa, ben daha amansız bir faşizm uygularım kendime. Yeter ki özgürlüğüm alınmasın da ben armağan edeyim.” (s.133)

“Tenesse Williams, yağmur gibi söyle bana, bırak dinleyeyim adlı tek perdelik oyununda çirkef içinde boğulan erkeğe şunları söyletir: Ben bu kentte kirli bir kartpostal gibi el değiştirirken söyle sen nerdeydin? Kadınsa tek söz söylemez oyunun başlangıcında.” (s.157)

“Herkes kendi ölümünü ölmeli, başkaları karışmamalı.” (s.164)

“Yazarken dünyayı bir anlığına değiştirebilirken, geçmişinizi bir santim yerinden oynatamıyorsunuz.” (s.180)

“O gittikten sonra uzun süre ellerime baktım. Öyle uzun bakmışım ki sonunda el olmaktan çıktılar.” (s.284)

“Her doğum günüm için bir şiir yazarak –çoğu yayınlanmamış, tek kopya olarak üstelik- bir yıllığına ortak edebiyat direncimizi ayakta tutmaya çalışan, bu çabayı sevecen, yaratıcı bir görev sayan Edip Cansever’se bu yılki şiirinde şöyle diyor bir yerde:
Günün herhangi bir saatinde,
Saati sorsan birilerine
Onlar da söz gelimi on yedi otuz deseler hep,
Zaman buymuş anladım diyeceksin elbette

Nasıl buluyorsun bu yıl kendini
Göğsündeki ruh bilimsel saate göre,
Bana sorarsan yıllar önce nasılsan
Öylesin gene,
Hepsi hepsi bir kedin öldü sadece

Duvarlara fotoğraf falan asma
Ve konsol ve ayna çerçevelerine,
Hele aile resimlerini hiç mi hiç
Baktıkça renksizliğe dönüşüveriyor,
Olmayan bu zaman parçaları, sen ne dersen de.” (s.356)

“Bir günde evrenler düşünürüz. Önemli olan şimdi’dir, şimdiye bakışınız, şimdi nerede olduğunuz, bugün neler hissettiğiniz, en baskın duygunuz. Ben bu noktadan yola çıkarım o yüzden güncelerimde her şeyi bulamazsınız. (Anais Nin)” (s.406)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali

"... İnsanlara ne kadar muhtaç olursam, onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu..." S: 11 Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamakta bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz? S: 38 Dünyada bana hiçbir şey bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir. S: 73 Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim. Bu hal gerçi birçok fırsatları kaçırmama sebep olurdu, fakat fazlasını isteyerek talihimi ürkütmekten her zaman çekinirdim. S: 73 "Hayatımda hiç bu kadar mesut olduğumu, içimin bu kadar genişlediğini hatır

Kinyas ve Kayra II, Hakan Günday

  Benim adım Kinyas. Gün ağrıyor. Başım ağrıyor. İsmimi kendime ben verdim. Bitmeyen bir öfke ve bitmeyen bir mutsuzluğun ifadesi. Bütün insanlara kızgınım. Yaşadıkları için. Hayattan midem bulanıyor... Ateşle oynarım. Yeterince benzin ve karşımda oturan adamın ceketinin iç cebindeki çakmakla dünyayı yakabilirim. Benim adım Neron. Geceleri, çaldığım arabalarla gezerim. Tokyo'da doğdum. İki zenciye üç gram kokain karşılığında bileklerimi kestirttim. Sabah uyandığımda okyanus beni yıkadı. Benim adım Steve McQueen. Bütün bildiklerimi kusarak hayatta kalıyorum. David Bowie'yi rüyamda gördüm. Sabah bir gözüm yoktu. Şiir yazdım. Tam üç tane. Birini rendeleyip makarna sosuma kattım. Diğerini yakıp küllerini kum saatine koydum. Biraz zaman kazandım böylece. Sonuncusunu ise şimdi yazdım. İşte geliyor: Sözlerimin sonunu duymadığın zaman.  Cümlelerimin sonunu duymadığın zaman.  Değiştiriyorum son kelimelerimi.  Değiştiriyorum sonumu.             Kendimi ölümsüz olarak gö

Kardeşini Doğurmak, Büşra Sanay

Çocuk çocuktur, masumdur, paktır. Çocukluğunu yaşamalıdır. Çekin kirli ellerinizi, düşüncelerinizi onların üzerinden. s. 9 “Biliyorum ki duyarlı insanların sayısı hiç de az değil ama yeterli de değil; daha fazlasına ihtiyaç var.” s. 18 Eski toplumlarda anne hamileyse ve bi­ri erkek biri kız, ikiz bebek doğurmuşsa öldürülüyorlardı; çünkü anne karnında cinsel ilişkiye girdikleri düşünülüyordu! s. 19 Çocuklar ölüyor üstat. İnsanlar ise her şeyi meşrulaştırıyorlar. s. 24 Benden gitmeyeceğine inandığım insanlar oldu. Çok yanıldım. Sen yanıldın mı böyle hiç? Sırtımı insanlara dayayamayacağımı öğretti insanlar bana. s. 25 Bu toplum tecavüz eden adamın tecavüz ettiği kadınla evlenip mutlu olduğuna inanan bir toplum. s. 32 Şiddetin seslerine tepkisiz kalan komşular müzik sesine tepki gösterirler. s. 35 “Toplumsal cinsiyet eşitliğinde sınıfta kalmış bir top­lumuz, hikâyemiz bu ve Türkiye’nin iyi bir TERAPİYE ihtiyacı var.” s. 37 Kendi evinin içindeki in­sana güvenmeyeceksin de kime güveneceksin