Ana içeriğe atla

Kinyas ve Kayra, Hakan Günday


“Bir kıza aşık olmuştum. Onu görmek için altı saat yol almam gerekiyordu. Bir sabah, treni kaçırdım. Aşık olmaktan vazgeçtim.” (s.23)

“Her zaman yalnız oldum. Yalnızlığı kendimi geliştirmenin tek yolu olarak gördüm. Ama çevremde olup biteni kaçırmak ve yanımdan akıp giden hayat nehriyle yüzümü yıkamamak da bana aptalca geliyordu.” (s.27)

“O kadar istedim ki gerçek bir duyguyu içimde hissetmeyi! Eğer pişmanlık hissedersem devamı da gelir, diyordum kendime.sevmeyi bile öğrenebilirim yeniden diyordum. Yeniden bir insan olabilirdim.” (34)

“Belki de varlıklarından şüphe ettiğim bütün duygular içimde ama onları uyandıracak olanlar ortada yok.” (s.35)

“Hiçbir yere ait olmayanları iyi tanırım. Her yere aitmiş gibi davranırlar.” (s.49)

“Yol! Gitmek, uzaklaşmak. Doğduğun yerin çok uzaklarında ölmek. İnsanı insan yapan bunlar. Tanrı bile gitmemizi istiyor. Bu yüzden dünyayı bu kadar büyük, insanları bu denli küçük yaratmamış mı?” (s.96)

“Ben hep kalabalık oldum. Şehrin uzağındaki bir semte giden, günün tek otobüsü kadar kalabalık. Tıkış tıkış! Herkesin üst üste olduğu bir otobüs kadar. Dolayısıyla iyi geldi bana yalnızlık.” (s.146)

“Ruhun nerede olduğunu düşünürüm bazen. Vücudumun neresinde? Sonra karar veririm. Ruhum bedenimin bittiği yere kadar.” (s.146)

Ne yapmak istediğini bilmiyorsan, ne yapmamak istediğini düşün! (s. 162)

“Aşık oldukları halde okullarına, işlerine giden, sanki hiçbir şey değişmemiş gibi davranan insanlardan hep iğrenmişimdir. Midemi bulandırır vasat sevgililer. Tabii aslında onları da anlamak gerek! Ait oldukları burjuva sınıfının bir gereği olarak kontrolsüz hareketin en büyük düşmanı olmaya mecbur bırakılmışlardır. Kontrolsüzlük, anormallik, farklılık, bütün bunlar korkutucu gelir burjuvaya. Hatta Leon Bloy’un yazdığı gibi: burjuva ilk gelen olmaktan utanç duyar. Bir davete ilk gelen olmak kadar çirkin bir şey yoktur.” (s.186)

“Denge, insanoğlunun icat ettiği en vahşi kavramdır. İp cambazının kendini en iyi hissettiği an, kendini ağa bıraktığı  andır oysa.” (s.187)

“İşte böyle bir şehir burası dedim kendime. Sarhoş bile olamıyorsun. Olsan bile ayıltıyor birileri. Eğer kör ya da sağır değilsen İstanbul’da sarhoş olamazsın…” (s.214)

“Dinlemek ve inanmak en zorudur. Anlatmak ve uydurmaktan daha zor. Olağanüstü bir saflık ister. Kulak ile beyin arasında tertemiz bir yol ister.” (s.228)

“Ne kadar yalnızsan o kadar uzağa gidersin. Ne kadar terk edersen, o kadar ölürsün.” (s.242)

“Beni yüzüstü gömün. Çünkü yeterince gördüm.” (s.379)

“Eğer insanlar da bitkiler gibi, hareketlerini emirlere uyarak yapsalardı hiçbir zaman eylemlerinden dolayı suçlanamazlardı. Tercihler yapabildiğimiz için suçlanıyoruz. Ya ahlakın içinde ya da dışındayız.” (s.385)

“Hayatı yok etmenin zamanı asla gelmez, çünkü bir saat sonra yaşayacaklarını bilemeyecek kadar insansındır.” (s.424)

“Hiçbir şey hayatın sonu değildir. Hayatın sonu bile hayatın sonu değildir! Çünkü sen ölürsün, başkaları yaşar!” (s.474)


Bu blogdaki popüler yayınlar

Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali

"... İnsanlara ne kadar muhtaç olursam, onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu..." S: 11 Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamakta bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz? S: 38 Dünyada bana hiçbir şey bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir. S: 73 Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim. Bu hal gerçi birçok fırsatları kaçırmama sebep olurdu, fakat fazlasını isteyerek talihimi ürkütmekten her zaman çekinirdim. S: 73 "Hayatımda hiç bu kadar mesut olduğumu, içimin bu kadar genişlediğini hatır

Kinyas ve Kayra II, Hakan Günday

  Benim adım Kinyas. Gün ağrıyor. Başım ağrıyor. İsmimi kendime ben verdim. Bitmeyen bir öfke ve bitmeyen bir mutsuzluğun ifadesi. Bütün insanlara kızgınım. Yaşadıkları için. Hayattan midem bulanıyor... Ateşle oynarım. Yeterince benzin ve karşımda oturan adamın ceketinin iç cebindeki çakmakla dünyayı yakabilirim. Benim adım Neron. Geceleri, çaldığım arabalarla gezerim. Tokyo'da doğdum. İki zenciye üç gram kokain karşılığında bileklerimi kestirttim. Sabah uyandığımda okyanus beni yıkadı. Benim adım Steve McQueen. Bütün bildiklerimi kusarak hayatta kalıyorum. David Bowie'yi rüyamda gördüm. Sabah bir gözüm yoktu. Şiir yazdım. Tam üç tane. Birini rendeleyip makarna sosuma kattım. Diğerini yakıp küllerini kum saatine koydum. Biraz zaman kazandım böylece. Sonuncusunu ise şimdi yazdım. İşte geliyor: Sözlerimin sonunu duymadığın zaman.  Cümlelerimin sonunu duymadığın zaman.  Değiştiriyorum son kelimelerimi.  Değiştiriyorum sonumu.             Kendimi ölümsüz olarak gö

Kardeşini Doğurmak, Büşra Sanay

Çocuk çocuktur, masumdur, paktır. Çocukluğunu yaşamalıdır. Çekin kirli ellerinizi, düşüncelerinizi onların üzerinden. s. 9 “Biliyorum ki duyarlı insanların sayısı hiç de az değil ama yeterli de değil; daha fazlasına ihtiyaç var.” s. 18 Eski toplumlarda anne hamileyse ve bi­ri erkek biri kız, ikiz bebek doğurmuşsa öldürülüyorlardı; çünkü anne karnında cinsel ilişkiye girdikleri düşünülüyordu! s. 19 Çocuklar ölüyor üstat. İnsanlar ise her şeyi meşrulaştırıyorlar. s. 24 Benden gitmeyeceğine inandığım insanlar oldu. Çok yanıldım. Sen yanıldın mı böyle hiç? Sırtımı insanlara dayayamayacağımı öğretti insanlar bana. s. 25 Bu toplum tecavüz eden adamın tecavüz ettiği kadınla evlenip mutlu olduğuna inanan bir toplum. s. 32 Şiddetin seslerine tepkisiz kalan komşular müzik sesine tepki gösterirler. s. 35 “Toplumsal cinsiyet eşitliğinde sınıfta kalmış bir top­lumuz, hikâyemiz bu ve Türkiye’nin iyi bir TERAPİYE ihtiyacı var.” s. 37 Kendi evinin içindeki in­sana güvenmeyeceksin de kime güveneceksin